Gerçek Bir Özgürlük Hikayesi - Muhteşem Münazaracılar

Muhteşem Münazaracılar ölmeden önce izlenecek fimler arasında. Gerçek hayat hikayelerini de sevdiğimi biliyorsunuz.
Konusu: Teksas'ta, siyahi öğrencilerin çoğunlukta olduğu Wiley College'de profesör olan Melvin B. Tolson'un gerçek yaşam hikayesi...
Profesör Tolson, eğitim eşitliğinden fazla yararlanamayan öğrencilerinin gelişimine katkı için bir tartışma grubu kurmaya karar verir. İlk başta ifade güçleri sınırlı olan bu öğrenci topluluğu, giderek kelimelerin gücünü öğrenmeye başlar. Kendi dönemlerindeki toplantılarda yükselmeye başlayan Wiley Koleji tartışma grubu bir süre sonra Harvard'ın en güçlü rakibi olacaktır.
Asıl adı The Great Debaters olan film gerçek hayat hikayesi olması sebebiyle dikkatimi çekmiştir. Bu film de yine ölmeden önce izlenecek filmler arasındadır. Eşitlik, adalet için gece gündüz .alışan siyahi bir öğretmenin Amerika'da neleri değiştirdiğine tanık olacaksınız.Filmin sonuna doğru şaşıracaksınız. Harvard ile yapılan münazaraya çıkmadan az önce yapılan değişiklik, son konuşmayı kimin yapacağına dair değişiklik sizleri çok şaşırtacak. Aşağıda sizlerle beni etkileyen sahnelerin konuşmalarını paylaşacağım:

1. Profesör Tolson'un öğrencileri ile diyaloğu:
Willie Lynch'in kim olduğunu bilen var mı? Bilen el kaldırsın. Kimse yok mu?
Batı Hint Adalarındaki en gaddar köle sahibiydi. Virginia Kolonisindeki köle sahipleri kölelerini kontrol etmekte zorlanıyorlardı. Böylece metodlarını öğretsin diye Bay Lynch'e haber gönderdiler.
"Linç" kelimesi bu adamın soyadından gelir. Adamın yöntemleri basit ama şeytaniceydi. "Kölelerinizi bedensel olarak kuvvetli, zihinsel olarak zayıf tutun ki sahibine bağımlı olsun."
"Vücudunu bırakın, aklını alın! Ben ve bu kampüsteki diğer bütün profesörler size yardım etmek
için buradayız. Aklınızı bulup, geri almak ve onu, adilâne bir şekilde kullanmanızı sağlamak için buradayız çünkü açıkça görülüyor ki, siz onu çoktan kaybetmişsiniz!

2. Henry Lowe'ın Paul Quinn Üniversitesi'ne karşı münazada yaptığı olumsuz tez konuşması:
Konu başlığı: Ekonomik kriz sona erdiğinde, işsizlik yardımına da son verilmelidir.
Romalı bir general, isyan çıkaran bir eyaletteki herkesi öldürerek barış sağlamış. Yandaşı olan Romalılar bile şok olmuş. İçlerinden biri şöyle yazmış:
- "Solitudinem faciunt, pacem appellant." 
- "Kimsesizlik ve keder yaratıyor, adına da barış diyorlar!"
Sundukları bütün olgular nedeniyle Paul Quinn ekibi de kimsesizlik ve keder yaratır, adına da barış derdi. Onlara göre, ekonominin yaşaması için işsizler ölmeli! Tanıdığım çok zeki bir genç hanımdan sosyal yardımı destekleyici anlamda bir argüman istenmişti. Bu hanım, hayal edebileceğiniz
en etkili kaynağı zikretti:
"Çocuğunu besleyemeyen bir annenin gözlerindeki bakışlar!"
O aç çocuğun gözlerinin içine bakabilir pamuk tarlalarında yalın ayak yürümekten kan içinde kalmış
ayaklarına dayanabilir misiniz? Ya da açlıktan karnı içine göçmüş kızkardeşine babasının çalışma etiği onun umurunda mı değil mi diye sorar mısınız?

3. James Farmer'ın Harvard Üniversitesi'nde yaptığı Wiley Koleji'ne zafer kazandıran konuşma: 
Konu Başlığı: Adalet için yapılan savaşta sivil itaatsizlik, etik bir silahtır.
Teksas'ta zencileri linç ediyorlar. Ekip arkadaşlarım ve ben boynundan asılmış ve ateşe verilmiş bir adam gördük. Arabamız, o kalabalık çetenin arasından geçerken yüzlerimiz görülmesin diye arabanın döşemesine yapıştık. Ekip arkadaşlarıma baktım. Gözlerindeki korkuyu ve daha da kötüsü utancı gördüm. O zencinin suçu neydi de sisli ve karanlık bir ormanda hiç yargılanmadan asılmak durumunda kalmıştı? Hırsız mıydı? Katil miydi? Yoksa sadece bir "zenci" miydi?
Toprak kirasını ürünüyle ödeyen bir ortakçı mıydı? Bir vaiz miydi? Acaba çocukları, yolunu gözlüyor muydu? Ve orada hiçbir şey yapamadan arabada gizlenmiş olan bizler kimdik? O zenci ne yapmış olursa olsun, suçlu olan o kalabalık çeteydi. Ama kanun hiçbir şey yapmadı. Şaşkın bir merakın içinde kalmıştık: Neden? Rakibim diyor ki: 
- "Kanunların egemenliğini yıpratan hiçbir şey etik olamaz!"
Ancak, zencilerin barınacak bir evden bile mahrum bırakıldığı okullardan, hastanelerden geri çevirildiği ve hatta linç edildiği zenci düşmanı Güney'de kanunun egemenliği yok ki!
Aziz Augustine'in dediği gibi "Adalet dağıtmayan kanun, kanun değildir!"
Bu da demek oluyor ki şiddet kullanarak veya sivil itaatsizlikle direnmek benim hakkım, hatta sorumluluğumdur. İkincisini seçtiğim için Tanrı'ya şükretmelisiniz.

Filmin tamamını buradan izleyebilirsiniz. İyi seyirler.

YORUM BIRAK

Daha yeni Daha eski