Thomas Edison. Öksürse buluş olan bu mucit 1847 yılında Amerika’da dünyaya geldi. Yedi yaşına bastığında ailecek Michigan’a yerleştiler. Burada ilkokula yazdırılan minik mucidin başına ne geldi biliyor musunuz? Kafası çalışmıyor, çok geç anlıyor diye yazıldığından 3 ay sonra okuldan uzaklaştırıldı. Küçük Edison’u öğretmenleri anlayamamıştı. Dersi dinlerken o an algılayamıyor gözükmesi kafasının yavaş çalışmasından değil tam aksine zehir gibi zeki olmasındandı. O kadar çok şeyi aynı anda düşünüyordu ki beyni istop etmiş görüntüsü veriyordu.
Çocuklarına aptal muamelesi yapılması ağırlarına giden Edison’un ailesi kendisine özel öğretmen tuttu. Edison on yaşına geldiğinde fizik ve kimya kitaplarına gömüldü. İnanılmaz meraklı bir çocuktu. Her şey hakkında neden, niye, nasıl gibi bir sürü soru sorardı ve cevaplarını bulamadığındaysa çatlardı. Evlerinin kilerine kimya laboratuarı kuran Edison, yaşıtları sapanla kuş avlarken kilerden laboratuarında kimya deneyleri yapmaya başladı. Ama ailesi de esaslıymış ha! Başka bir aile olsa evi patlatacaksın diye izin vermez. Onlar öyle yapmadı. Oğullarına her konuda destek oldular. Daha yeni yetmeyken kendi kendine Mors alfabesini öğrenip telgraf aleti yaptı.Fakat çok ağır bir hastalık geçirdi. Bu hastalık sonucunda işitme duyusunu büyük ölçüde kaybetti. On iki yaşındayken ailesine destek olmak için bir trende gazete satmaya başladı. Bir yandan çalışıyor bir yandan da evlerinin kilerindeki laboratuarını çalıştığı trenin yük vagonuna taşıyarak çalışmalarına burada devam ediyordu.
Burada Faraday’ın deneylerini tekrarladı ve disiplin içersinde notlar tutmaya başladı. Yıl 1868’e geldiğinde kendisine çok güzel bir atölye kurdu.
O sene elektrikli bir oy makinesi icat ederek patentini aldı. Bütün parasını bu icadına harcayan Edison beş parasız kalınca borç para bulmak için Boston’dan New York’a taşındı. Tam taşındığı sırada New York altın borsasında kullanılan telgrafın bozulması, Edison’un bozulmuş düzeninin birden düzelmesine neden oldu.
Borsa yetkilileri bu bozuk telgrafı Edison’un tamir etmesini istediler ve kolları sıvayan Edison telgraf makinesini şipşak tamir ediverdi. Western Union Telegrapg Company’den geliştirilmekte olan telgraflı kayıt aygıtları üzerinde çalışması için teklif aldı. Bunun üzerine bir arkadaşı ile beraber Edison Universal Stock Printer mühendislik şirketini kurdu.
Kısa bir zaman içersinde önemli meblağda paralar kazandı. Bu paralarla New Jersey’de bir imalathane açarak telgraf ve telem aygıtları üretmeye başladı. Artık Yasemin’in penceresine katılmaya yavaş yavaş hak kazanıyor, icatların biri geliyor diğeri gidiyor. 1876 yılında Graham Bell’in bulduğu telefona karbondan bir iletici ekleyerek herkese rahat rahat “Alo” dedirtmeye başladı. 1877 yılında, ses dalgalarının dinamiği ile ilgili yaptığı çalışmaların sonucunda ise, sesi kaydedip tekrarlayabilen gramofonu icat etti.
1878’de William Wallace’nin yaptığı 500 mum gücündeki ark lambasını, daha ucuz ve güvenli bir şekilde çalışan bir lamba haline sokmaya çalıştı. Bu çalışması için kampanyalar başlattı ve paralı adamların desteğini aldı. Bir zamanlar avanak diye okuldan kovulan Edison’un zekasına güvenen sürüyle iş adamı onun çalışmalarına paralarını döküyorlardı.
Bu muazzam destekle Edison Electric Company’i kuran Edison, bu yeni kuruluşunda yaptığı çalışmalar sonucu, oksijenle yanan elektrik arkı yerine, havası vakumlanmış bir ortamda ışık yayan ve düşük akımla çalışan bir ampul yapmayı planlıyordu. Bunun için var gücüyle ampulünde flaman olarak kullanabileceği metal bir tel yapmaya çalıştı. Ve çalışana Allah verir işte. 21 Ekim 1879 tarihinde karbon flamanlı elektrik ampulünü kamuoyuna tanıttı. Bu buluşundan 3 yıl sonra New York sokakları onun ampulüyle aydınlatıldı.
1887’de New Jersey’e taşınan dahi mucit, burada önceki laboratuarının on katı büyüklüğünde kocamaan bir laboratuar kurdu. Burada uzun erimli iletime çok daha uygun alternatif bir akım geliştirdi. Tüm bu icatları arasında evlenmeyi de başaran Edison’un altı tane de çocuğu oldu.
Edison, yaptığı karbon flamanlı ampulü daha da geliştirip daha ucuza mal olan, daha çabuk yapılabilir bir ampul yapmak istiyordu. Bunun için arkadaşıyla beraber çok uğraşıp didindi. Vakumlanmış ampulün içinde yakmaşı denemedik nane bırakmadılar. Fakat aradığını bir türlü bulamıyordu. Ta ki ceketinin düğmelerinden biri kopana kadar... Hemen ne alaka demeyin lütfen. Hele bir okuyun.
Edison’un ceketinde düğmesinin koptuğu yerden bir parça iplik sarkıyordu. Edison birden irkildi. Orda değildik ama irkilmiş herhalde. Elindeki iplik parçasıyla koştura koştura laboratuara daldı ve arkadaşlarına ipliği gösterdi. Kendisine üşüttü sanırım diye bakan arkadaşlarına bir yumak ip alıp, minik parçalara bölmelerini ve kömürleştirip ampule yerleştirmelerini söyledi. Asistanları artık bir şeyler denemenin verdiği bıkkınlıktan dolayı, bu da bir işe yaramaz ama hadi dediğin olsun gibi pofurdanarak söyleneni yaptılar. Zaten artık deneyecek başka bir şey de kalmamıştı.
Kömürleşmiş iplik parçasını ampule yerleştirene kadar akla karayı seçtiler. Çünkü çok kırılgan olduğundan tüm takarlarken tık diye kopup hepsini sinir ediyordu.
Sonunda bir tanesini takmayı başardılar ve lambanın havasını boşaltıp elektrik verdiler. Aman Allah’ım o ne! Lamba sarı bir ışık yaymaya başlamaz mı?
Ha şimdi söndü, ha şimdi sönecek diye heyecanla beklemeye başladılar ama saatler geçti ampul hala ışık yaymaya devam ediyordu. O gün bugündür yakarız, aydınlanırız. Faturasını ödediğiniz sürece tabi.
Alıntı
Yorum Gönder