El uzatmamak karşısındaki insanlar saygısızlık etmek olurmuş. Yine dedemin dediğine göre, her yedi kişiden biri peygamber olabilirmiş.Peygamber çok iyi, çok akıllı bir insandır. Onun elini sıkan ömür boyu mutlu olurmuş. Ben de şöyle derim: "Öyleyse peygamber peygamber olduğunu niçin söylemez? O zaman hepimiz gidip elini sıkardık." Dedem bu soruma gülüyor, "Asıl melsele bu işte", diyor, "peygamberin kendi de bilmez peygamber olduğunu, o da ötekiler gibi bir insandır. Yalnız haydutlar haydut olduklarını bilirler." Bunlardan pek bir şey anlamıyorum. Bazen sıkılıyor, utanıyorum ama yine de el uzatıp hepsini selamlıyorum.
***
Dedem diyor ki, geçmiş zamanların birinde, bir hanbaşka bir hanı tutsak almış. Bu han tutsağına: "Eğer istersen benim kölem olarak yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin. İstemezsen, en büyük arzunu yerine getirir, sonra da seni öldürürüm", demiş. Tutsak Han düşünüp cevap vermiş: "Köle olarak yaşamak istemiyorum, beni öldür daha iyi. Ancak öldürmeden önce, benim vatanımdan herhangi bir çobanı buraya getirtmeni istiyorum." - Ne yapacaksın o çobanı?" - Ölmeden önce ondan bir türkü dinlemek istiyorum." Dedem diyor ki, işte böyle, vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden insanlar varmış. Böyle insanları görmeyi ne kadar isterdim!
***
Çocuk dedesine herkesten çok acıyordu. Bu olayın her tekrarlanışında zavallı adam ölecekmiş gibi olurdu. Bir köşeye büzülür, içine kapanır, yüreğindeki acılardan kimseye söz etmezdi. Böyle zamanlarda o, artık iyice kocadığını, savaşta ölen tek erkek evladını düşünürdü. sf 50
***
Boşuna dememişler "öksüzün talihi açık olur" diye!
***
Kendi ayıbını örtmek isteyeen başkalarının yüzüne kara çalar.
***
İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kadar kolay oluyor! diyordu. Hep böyle, evet tam o anda olduğu gibi yaşamalıydı insan. Ama gerçek hayat bu değildi. Mutluluğun yanısıra, peşini hiç bırakmayan, nsanın ruhunu, bütün hayatını allak bullak eden felaketler, mutsuzluklar da vardı. sf 96
***
- Sana yedi göbek geçmişini, atalarının adlarını öğretmediler mi? demişti çocuk.
- Hayır. Ne işime yarayacak onların adlarını bilmek?
- Dedem diyor ki, eğer insanlar atalarının adlarını bilmezlerse boulur, kötü olurlarmış. Atalarının adlarını, kim olduklarını unutamlar, kötülük yapmaktan utanamazlarmış. Çünkü o zaman insanın nasıl biri olduğunu ne çocukları bilirmiş ne de çocuklarının çocukları. sf 112
***
Çağrılan yere ar eyleme, çağrılmayan yere dar eyleme.
***
Kızıl dağlardan geldim ben kızıl dağlardan
Altımda kızıl aygır hey.. kızıl küheylan
Aç kapım ey bezirgan, kızıl bezirgan
Gel içelim seninşe kızıl şaraptan
Kızıl dağlardan inmişim ben kızıl dağlardan
Kızıl öküz belinde hey, öküz belinde
Aç kapını ey bezirgan kızıl bezirgan
Gel içelim seninle kızıl şaraptan.
***
Kambur dağlardan inmişim kambur dağlardan
Kambur deve üstünde hey kambu deve....
Aç kapını hey bezirgan, kambur bezirgan
Gel içelim seninle hey, acı şaraptan...
***
Beyaz Gemi'deki çocuğa karşı tutumumu Starikov, katı yüreklilikle, acımazlıkla suçluyor. Ne diyeyim buna karşılık? Ona acımaktansa, onu her şeyden önce anlamak gerek. Sonra insanın içi, buna yatıyorsa, ne yapalım, derin bir acıma da duyulabilir.
Cengiz Aytmatov, Ötüken Yayınları
Yorum Gönder