İnsanın çok büyük bir mutluluğa ihtiyacı yoktur Tolgonay. Bir çiftçi için mutluluk, kendi tarlasını sürüp ekmek ve ürün almaktır.
***
Konuşmak istese bile konuyu durmadan erteliyordu herhalde. Ben de konuşmuyordum. Çünkü gururu bir kere daha kırılmasın, asla onu kınadığımı sanmasın istiyordum. Zaten buna hakkımda yoktu. Çünkü onun bütün hayatı benim gözlerimin önünde geçiyordu. Her şeyi gryor, her şeyi anlıyordum, öyleyse onun düştüğü durumdan ben de sorumluydum. Eğer Aliman bir suç işlediyse bu aynı zaman da benim de suçumdur. Eğer o, dünyaya bir çocuk getirecekse bu, benim de çocuğum olacaktır. Utancı da, bütün güçlükleri ve acıları da üstleneceğim. İkimiz de bu konuyu er-geç enine boyuna konuşmak zorunda olacağımızdan emindik. Konuşunca da, suskun geçen günlerimizden dolayı birbirimizi bağışlardık. Ama o gün bir türlü gelmiyor, hep erteleniyordu. Bir gün, artık bu konuşmayı daha fazla ertelemek, bu konuda daha fazla susmamak için kendi kendime karar verdim.
***
Aliman'ın hamile olduğunu öğrendiğim günden sonra, aramızda hiçbir şey değişmedi, ilişkilerimiz eskisi gibi devam etti. Hayatımızı yaşıyor, işimizi her zamanki gibi yapıyor, en önemlisi de her konuda birbirimizin fikrini soruyorduk. Aliman hamileliği hakkında hiçbir şey söylemiyor, belki buna cesaret edemiyordu.
***
O gece ne ben uyuyabildim, ne de o. Aliman düşüncelerine dalmıştı. Ara sıra iç çekiyor, bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu yatağında. Ben ise hep onu düşünüyor, her yerde onu görüyordum. Bazen elinde bir kucak gül hatmi ile, buğday tarlasının ortasında biçerdövere doğru koşarken, biçerdöverin basamağına o çiçekleri koyarken, sonra bir yaramazık yapmış bir afacan gibi yine koşa koşa dönerken canlanıyordu gözümde. Bazen de onu, Kasım'ın ata binmesine engel olmaya çalışırken, küçük bir çocuk gibi ağlaya ağlaya onun kollarına asılırken görüyordum. Onunla tren istasyonuna gidişimizi de hatırlıyordum. Arabayı çok hızlı sürüyorduk. Yanımda oturan Aliman'ın başı karla benek benek, yanakları soğuktan al al olmuştu. Kar, atkısına, saçlarına, yakasına düşüyor ve onu daha da güzelleştiriyordu. Sonra kollarını açıp bana doğru koşması geliyordu gözlerimin önüne: "Ana, ana! İkimiz de duluz artık, zavallı dullar!..." diye bağırması...
Toprak Ana, Cengiz Aytmatov, Ötüken Yayınları
إرسال تعليق