Bir arkadaşım "Varolmanın mutluluğunu yaşayabiliyor musun?" demişti. Cevabım sessizlik içinde bir 'hayır'dı. Varolmanın mutluluğu nedir bilmiyordum ki! Aradan uzun bir zaman geçti ve ben köye teyzemin yanına gittim. İki dağ arasında uzun ince bir köydü. En çok hoşlandığım şey yemyeşil ağaçlar, bu ağaçların arasından coşkun akan dere ve derenin üstünden iki yakayı birbirine bağlayan köprülerdi. Kış mevsimiydi ve kar yağıyordu, uzun bir müddet hiç erimeyen bir kar.
Kuzenim ve yeğenleriyle kartopu oynamaya gider yorulunca kulübeye girer, sobayı yakar ve ısınırdık. Ömrümde ilk defa kar yemiştim.
Geceleri kuzenim benim kaldığım odanın sobasını yakardı, ömrümde hiç odun sobası yakmamıştım ve kuzenimin erkek olmasına rağmen sobayı yakması beni mahcup ederdi.
Bir sabah çok erken uyandım. Teyzemin bize sobanın üzerinde D börek ve bazlama yaptığını gördüm. Çardağa çıktım ve karşıdaki sıradağları ve beyaz örtüsünü seyrettim. Dereden akan suyun sesi insana huzur veriyordu ve soğuk böyle zamanlarda üşütmüyordu insanı.
Teyzem çok iyi kalpli ve kimseden yardım istemeyen bir insandı. Hele de misafirlerini rahat ettirmek için elinden geleni yapardı. Beş vakit namazını kılar, evin temizliğini yapar, yemek hazırlar, gelen misafirlerini ağırlar, boş vakitlerinde de televizyon seyrederdi. Şöyle bir düşümdüm de varolmanın mutluluğu hiç kimsenin benden bir beklentisinin olmayışıydı.Hiç kimsenin bana iş sormaması, çalışmadığım için başını kurtaramadın dememesiydi.
Varolmanın mutluluğunu tatmanız dileğimle. Hoşçakalın.
su düşü
إرسال تعليق