Doktor Hanım:
Kendini, geçmişini, çocukluk anılarını düşünmek bile onun için adeta bir lüksmüş demek ki. Demek başkaları yok sayarsa insanlar da kendilerini yok sayıyor. Sen de bana çok önemli bir şey daha öğrettin Salih Kardeş. İnsan hayatı sadece okuyarak öğrenemiyormuş. Asıl kitap hayatın içinde. Ama en çok da insan denen bu muhteşem varlığın içinde.
***
- Genç biri gelmişti bana, karısını öldüren. Elimi sıkmamıştı. Ben katilim kirliyim, pisliğimi size bulaştıramam demişti.
- Öyle dedi ha.
- Garip kardeş, ben isteyerek ya da istemeyerek adam öldürmüş insanlar tanıyorum. Kendini gerçekten affedebileni hiç görmedim. Ölene kadar unutmazlar yaptıklarını.
- Ben onu zaten unutmayacağım ki!
- Bence de onu unutma. Yaşanan bunca güzellikler unutulmamalı.
- Keşke biraz daha cesur olabilsen.
- Şimdi de korkak mı olduk bacım?
- Öylesin, çünkü korkak insanlar adam öldürür. Cesur ve kendine güvenen insanlar nefs-i müdafaa dışında başkalarına zarar vermezler. Hele ortada böyle bir eşitsizlik varsa. Sen gerçekten bir öfkenin esiri olacak insan mısın? Ayrıca yıllardır içinde yaşadığın alemin insanlarına da pek benzemiyorsun.
- Doğrudur, pek benzemem.
- Öyleyse cesur ol Garip Kardeş.O alemin kurallarını değil, kendi kurallarını uygula.
- Peki içimdeki bu yanıgını ne yapacağız?
- Çocukluğunda maruz kaldığın acıların, haksızlıkların, seni sevmesi gereken ama sevmeyen insanların bıraktığı boşlukların, yaşadığın istismarların bedelini bu kıza mı ödeteceksin? Annenin ölümüyle beraber hissettiğin terkedilme duygusunun acısını bu kızdan mı çıkaraksın?
***
Stajyer Psikiyatrist/Psikoterapist:
Sonunda kabul etti annenin gittiğini. Artık inkar etmiyor. Peki bu vedasız gidiş kabullenebildi mi küçücük yüreğin Osman?
Doktor Hanım:
Vedalar zordur, hele gidenin geri dönmeyeceğinden eminsek. Hele bir de hoşçakal diyemediysek.
Aklımız kabul etse de kalbimiz direnir anlamaya. Vedaya hazır olmak diye bir şey var mı gerçekten?
İnsan bile bile lades derken susturabilir mi yüreğini? Peki nedir bu işin çaresi? Her anı son an gibi yaşamak mı? Yoksa içinde olduğun o anın hiç bitmeyeceğine inanmak mı?
***
Piraye Hanım, Akif Bey:
(Valizini bile sığdıramamış hiçbir yere.
Doğru söylüyorsun Akif, hiçbir zararın yok ki senin insanlara. İnsanların dünyalarında yer almadığın, kendine bir yer bulamadığın için taşımıyor musun eşyalarını o valizde?)
- Peki o valizin içinde ne var Akif Bey?
- Eşyalarım.
- Gittiğiniz her yere götürdüğünüz eşyalarınız mı?
- Ama ben mecburen götürüyorum. Benim evim yok ki. Yani o nedenle ben eşyalarımı yanımda taşıyorum. Evim yok.
- Eviniz varken de taşıyordunuz, öyle değil mi? Akif Bey valizinizle beraber yaşamanız, gittiğiniz her yere onu götürmeniz sizden başka hiç kimsenin hayatını etkilemez. Mesele valiz değil gibi geliyor bana. Siz sanki insanların acımasızlığından, iftiralarından, bu değersiz görünme hissinden kendinizi korumak için taşıyorsunuz bu valizi. Tüm bu eşyaları da bunun için biriktiriyorsunuz sanki. Bu sizin hayatınızı koruma biçimi olmuş... biriktirmek. Ama bana öyle geliyor ki bu biriktirme hali sizin hayatınızı yaşamanızı engelliyor.
OGM Pictures, Gülseren Budayıcıoğlu
Yorum Gönder